Cinayet Şirketi diye de çevrilen, benimse herkese Suikast Odası diye önerdiğim Jack London kitabı. Suikast Bürosu eğer onların ahlaki görüşlerine göre haklı sebebiniz varsa istediğiniz bir kişiyi sizin için öldüren bir şirket. Tabiki ücreti karşılığında. Eğer bir sene içerisinde bu kişiyi öldüremezlerse aldıkları ücreti size faiziyle iade ediyorlar. Ama henüz hiç başarısız olmadılar.
Suikast bürosunu istediğiniz gibi bulamıyorsunuz. Sizin ihtiyacınız olduğunda onlar sizi buluyorlar. Winter Hall da bu suikast bürosunun varlığını araştıran, onlara ulaşmaya çalışan milyoner bir sosyalist. Amacı ona zarar veren birini ortadan kaldırmak değil. Onun ahlak anlayışın uymayan bu örgütü ortadan kaldırmak.
Hall bir şekilde büronun kurucusu Ivan Dragomiloff'la görüşmeyi başarıyor. Etik kuralları üzerine temel atmış olan bu örgütün etik açısından bir açığı olduğunu iddia ediyor Dragomiloff'a. Öldürülmesini istediği kişi olarak da Dragomiloff'un kendisini söylüyor. Aynı zamanda Dragomiloff'un bir adı daha var: Sergius Constantine. Hall'un sevdiği kadının, Grunya'nın dayısı. Olaylar böyle başlamış oluyor.
Grunya emrivakilerden hoşlanmıyorum diyerek sevdiği adamın evlenme teklifini bekletecek kadar akıllı, bu insanlara deli olduklarını söyleyebilecek kadar cesur bir karakter.
Kitabı okurken aklımdan durmadan tekrar eden şey "manyaklar bürosu" Çünkü bu suikastçiler normal insanlar değil. Okumuş, kendini bilime adamış profesörler, birbirinden farklı insanlar. Aynı zamanda hepsi çok katı etik kurallarına sahip manyaklar. Hall'un deyişiyle "bilge kaçıklar"
Kitap boyunca bu bilge kaçıkların hepsi, Hall da dahil, katı etik kurallarından ayrılmadan hareket ediyor. Kitabın sonunda da pembe bulutlar değil onların ahlakı kazanıyor.
Ben kendim yaşamadım. Tek bir maceraya atılmadım. Ağının ortasında durup düşünen bir örümcek, planlar yapan devasa bir beyin olmanın ötesine geçemedim.Fakat şimdi o ağı yırtıyorum. Macera yoluna koyuluyorum. ... Bundan sonra hem bedenen hem de zihnen yaşayacağım, artık yeni bir rol üstleneceğim. Gücün ta kendisi olacağım.
Saygıdeğer hiçbir ahlakçı, inançlarına aykırı davranışlarda bulunamaz. Gerçek ahlak düşkünlerinin tümü çarmıha gerilmeyi, şehit olmayı memnuniyetle kabul etmiştir.
Siz sevimli kaçıklarsınız; ben de öyle güçsüz ya da kuvvetli, öyle aptal ya da akıllıyım ki, artık ne olduğumu ben de bilemiyor ve verdiğim sözden dönemiyorum.
Kafayı fikirlere takmışlar. İnsan hayatını, hatta kendi hayatlarını bile, hiçbir şekilde önemsemiyorlar. Düşüncenin kölesi olmuşlar.
Zihinsel süreçlerinin yaşama arzusu ile en ufak bağlantısı yoktu. Bildikleri tek şey düşüncelre duydukları arzuydu.
Hayat denkleminde, beynin kontrol etme ve değerlendirme kudretini aşan tek değişken, geçen yıllardı.
Yorumlar
Yorum Gönder